Tahkim Kavramı: Tahkimin Tanımı, Tarihsel Gelişimi ve Avantajları
Tahkim, taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların hakemler tarafından karar verilmesi suretiyle çözümlenmesini içeren, taraf iradesine bağlı, bağlayıcı bir uyuşmazlık çözüm yoludur.
Tahkim yargılamasının tarihsel süreci oldukça eski dönemlere dayanmaktadır. Günümüze benzer bir şekilde, “hakem” makamı huzurunda sözlü bir şekilde uyuşmazlıkların çözülmesi Mısır, Yunan, Roma ve Anadolu uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bulunmaktadır. Bu sebeple bazı hukukçular tahkim uygulamasının modern hukuk sistemi ile değil daha önce ortaya çıktığını savunmaktadır. Modern hukuk kuralları çerçevesinde düzenlenmiş olan “tahkim” ise, temel olarak uluslararası tahkim açısından 1923 yılında Cenevre Protokolü’nün imzalanmasıyla birlikte; ulusal tahkim açısından Türk hukukunda ise 1927 yılında yürürlüğe giren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile karşımıza çıkmaktadır. Ulusal açıdan tahkime uluslararası sözleşmeler, kanuni düzenlemeler ve tahkim merkezlerinin kuruluşları takip ederek ivme kazandırmıştır. Türkiye’de yer alan tahkim merkezlerine örnek olarak; İstanbul Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi, Ankara Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi, Türkiye Barolar Birliği Tahkim Merkezi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Tahkim Merkezi, İstanbul Tahkim Merkezi verilebilir[1]. 2001 yılında yürülüğe giren 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ise uluslararası tahkime dair Türk hukukunda temel kanuni düzenlemeyi oluşturmaktadır. 1927 yılından bu zamana kadar Türk hukukunda tahkime yönelik gelişmeler uluslararası alanda da takip edilmiş, tahkimin hukuki niteliğinin de belirlendiği birçok çok taraflı sözleşmenin tarafı olunmuştur.[2]
Tahkim kavramının açıklanmasında üç önemli nokta bulunur:
- Yargılama devlet yargısındaki gibi yargıçlar tarafından değil taraflarca seçilebilen hakemler tarafından yapılır. Hakemlerin hukuk okumuş olma zorunluluğu yoktur, sayıları da dahil olmak üzere hakemler taraflarca serbestçe seçilebilir.
- Taraf iradesine bağlılık, uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülebilmesi için tarafların söz konusu uyuşmazlığın çözümü için tahkime başvurulacağını açık ve yazılı bir şekilde kararlaştırmış olması gerektiğini ifade eder. Bu durum pratiğe tahkim şartı veya tahkim anlaşması olarak yansır[3].
- “Uyuşmazlık çözüm yöntemi” tanımı tartışmalıdır. Yabancı kaynaklarda tahkim kavramı tanımlanırken “alternatif uyuşmazlık çözümü” (alternative dispute resolution) ibaresi kullanılır ancak ülkemizde bu konuda farklı görüşler bulunur. Bir görüş, “alternatif” kelimesinin mahkemeler aracılığıyla yapılan devlet yargısının alternatiflerinden biri olması anlamında kullanılıyor olduğunu ileri sürer ve doğru tanımın “alternatif” kelimesini içerdiğini savunur. Bir diğer görüş ise “alternatif” ibaresinin, devlet yargısı sonucunda ulaşılan kararın bağlayıcılığına kıyasen son kararın bağlayıcı bir etkisi olmayan arabuluculuk gibi uyuşmazlık çözüm yöntemleri için kullanılması gerektiğini ve tahkim süreci sonunda ulaşılan kararın mahkeme kararları gibi bağlayıcı olduğundan dolayı bu tanımın tahkim için kullanılamayacağını savunur. Özellikle 1985 yılında UNCITRAL Model Kanunu’nun kabulüyle birlikte tahkimin alternatif bir yargılama hali olmayarak ülke mahkemelerinin tahkime sınırlı yaklaşabilmesi ile bu görüş destekçileri artmıştır.
Tahkim yargılamasının günümüzdeki ölçüde tercih edilmesinin sebepleri arasında tahkim yoluna başvurulmasının avantajları oldukça büyük bir alan kaplamaktadır. Uluslararası alanda devletler her geçen süreçte tahkime dair uluslararası tek ve iki taraflı sözleşmeler imzalayarak tahkimi yaygınlaştırmakta ve güvenirliği sağlamaktadır. Tahkim yargılamasının mahkemelere göre oldukça fazla avantajı bulunmaktadır ve avantajlar kısaca şu şekildedir:
- Profesyonellik: Uyuşmazlığı çözüme kavuşturan makam hukuk eğitimi ile sınırlı değildir. Hakemler, her meslek grubundan olabilmektedir. Bu sayede uyuşmazlık için sahip olunması gereken farklı alanlara ilişkin bilgilere sahip hakemler seçilebilir ve bilirkişi gibi makamlara başvurulması gerekmez.
- Süreç hızı: Tahkim süreci devlet yargısına kıyasla çok daha hızlıdır. Yargılamanın süresi her uyuşmazlığa göre farklı olsa da özellikle kurumsal tahkim merkezlerinin kurallarında yargılama için öngörülen zaman sınırına ilişkin kurallar da bulunmaktadır. Tahkim yoluna başvurulması halinde uyuşmazlıkların çözümlenmesi birkaç ayda gerçekleşeceği gibi oldukça karmaşık uyuşmazlıklar dahi 1-2 yıl gibi kısa sürelerde çözümlenebilir.
- Gizlilik: Tahkim yargılamasında gizlilik esastır. Devlet yargısı halka ve basına açıktır ancak tahkim yargılaması her zaman gizli yapılır. Gizliliğin tam olarak sağlanması için yargılamada görev yapan makamların ve tarafların bu konudaki sorumluluklarına ilişkin çeşitli kurallar da bulunmaktadır.
- Usulî esneklik: Tahkim yargılamasında yargılamanın yapılacağı yer, esasa uygulanacak hukuk, usule uygulanacak hukuk başta olmak üzere birçok unsur taraflarınca serbestçe belirlenebilmektedir. Bu hususta tahkim süreçlerinde taraf iradesinin öncelikli olduğunu söylemek mümkündür. Tahkimin özellikle uluslararası ticari davalarda sıkça tercih edilme sebebi, uyuşmazlık çözümünün tarafların bağlı oldukları devletten bağımsız bir şekilde yapılabilmesi olanağı tanıyor olmasıdır.
- Bağlayıcılık: Tahkim yargılaması sonucu verilen karar, devlet mahkemelerinin verdiği kararlar ile benzer olarak kesin ve bağlayıcıdır. Taraflar, hakemlerin kararını uygulamakla yükümlüdür. Hakem kararı, mahkeme kararları gibi ilamlı icrada kullanılabilmektedir. Tahkimi arabuluculuktan ayıran önemli bir unsur da yine süreç sonunda ulaşılan kararın bağlayıcılığıdır.
[1] Uluslararası Tahkim Merkezlerine örnek olarak:
Stockholm Ticaret Odası Tahkim Enstitüsü
Uluslararası Uyuşmazlık Çözümü Merkezi (ICDR)
Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID)
Uluslararası Ticaret Odası (ICC)
Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi (LCIA)
Singapur Uluslararası Tahkim Merkezi (SIAC) verilebilir.
[2] 1988 yılında Devletler ve Diğer Devletlerin Vatandaşları Arasındaki Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözümlenmesi Hakkında Konvansiyona taraf olmuştur. Yatırıma ilişkin olarak 2000 yılında ise Enerji Şartı Konvansiyonu imzalanmıştır.
1991 yılında Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizine ilişkin 1958 tarihli New York Konvansiyonunun tarafı olmuştur.
[3] İlerleyen haftalar içerisinde yayınlanacak olan blog yazılarında bu konu detaylı olarak anlatılacaktır.
Yazar:
Ayşe Nur Akdağ