Türk Hukukunda Tahkime Dair Düzenlemeler

Türk Hukukunda Tahkime Dair Düzenlemeler

 

Türk hukukunda uluslararası sözleşmeler, kanuni düzenlemeler ile tahkim, tahkimin uygulama usulleri ve şartları gibi birçok farklı husus düzenlenmiştir. Türk hukukunda genel olarak tahkim milli tahkim ve milletlerarası tahkim olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu kapsamda tahkime dair usul ve esasları düzenleyen temel kaynakları incelemek faydalı olacaktır.

 

  • Tahkime İlişkin Temel Mevzuat

1) Anayasal Düzenleme: Anayasa’nın 125.madde birinci fıkrasında tahkimle ilgili düzenlemeye yer verirmiştir. Bu madde uyarınca kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli ve milletlerarası tahkim yolu ile çözülmesi öngörülmüş, milletlerarası tahkimin söz konusu olabilmesi için yabancılık unsur öğesinin bulunması koşulu aranmıştır. 125. madde ile bu tür sözleşmelerden doğacak olan uyuşmazlıkların çözümünün Danıştay’ın görev alanından çıkartılarak uyuşmazlıkların tahkim yoluyla giderilmesine imkân tanınmıştır. Benzer şekilde 59. maddede ise spor federasyonlarının yönetim ve disiplin kararlarına karşı tahkim yoluna gidilmesi gerektiği belirtilmiş, verilen tahkim kararlarının kesin olduğu vurgulanmıştır.

2) 4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (MTK): UNCITRAL model kanunu ve İsviçre Devletler Özel Hukuku Kanunu’nun milletlerarası tahkime ilişkin hükümlerinden esinlenerek hazırlanan MTK, milletlerarası tahkimi düzenleyen temel mevzuat niteliğindedir ve milletlerarası tahkime ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Kanun, ilk maddesinde de belirttiği üzere yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak seçildiği veya bu kanun hükümlerinin taraflar, hakem ya da hakem heyeti tarafından seçildiği uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulmaktadır. Hangi hallerde uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıyacağı da 2. maddede sayılmıştır. Bununla birlikte Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar, tarafların iradelerine tabi olmayan uyuşmazlıklar ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası anlaşma hükümlerinin saklı tutulması halleri ise kanunun uygulama alanı dışında bırakılmıştır.

3)  4501 Sayılı Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma ve Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Tahkim Yoluna Başvurulması Halinde Uyulması Gereken İlkelere Dair Kanun: Bu kanun yabancılık unsuru taşıyan imtiyaz sözleşmelerine ilişkin tahkim sözleşmesi yapılırken uyulması gereken ilke ve esasları düzenlemektedir. Yap-İşlet veya Yap-İşlet-Devret olarak adlandırılan büyük miktar sermaye ile yeni teknoloji gerektiren, uzun vadeli yatırım yapılması istenen bu modeller idare hukukunda kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesi olarak bilinen bir idari sözleşmedir. Lakin özel hukuk bakış açısıyla sözleşmeye taraf olan yabancı yatırımcılar devletin taraf olduğu bu sözleşmeden doğabilecek uyuşmazlıkların ilgili devletin mahkemelerinde çözümünün hukuki güvenilirlik açısından uygun olmayacağı düşünülmekteydi. Bu nedenle 13.08.1999 tarihli 4446 sayılı kanunla yapılan değişiklikle 47. 125. Ve 155. Maddelerinde bazı hizmetlerin uygulama ve yargılama biçimlerine düzenleme yapılmıştır. Bu kapsamda bazı hizmetlerin özel hukuk sözleşmesi ile kişilere yaptırılması ya da devredilmesi öngörülerek kamu hizmeti imtiyaz sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülebileceği belirtilmiştir. Bu hususa paralel bir düzenleme olarak 21.01.200 tarihli 4501 sayılı Kanun çıkarılmıştır.

4) 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu: HMK’da yer alan tahkim düzenlemeleri iç tahkimle ilgilidir. Yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklarda uygulanır. Uyuşmazlığın yabancılık unsuru barındırıp barındırmadığı ise MTK uyarınca belirlenmektedir. Belirtmek gerekir ki MTK’nın 17. maddesi “bu kanunda düzenlenen konularda, aksine hüküm bulunmadıkça Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanunu hükümleri uygulanmaz” emrini düzenlese de tahkim usulüne Türk hukukunun uygulandığı ve MTK’da boşluk bulunması hallerinde HMK’nın uygulanacağını savunan görüşler mevcuttur. Yetkili mahkeme olarak tahkim yeri mahkemesi kabul edilirken; tahkim anlaşmasıyla ilgili bir itiraz olması durumundaysa kompetenz-kompetenz ilkesi gereği hakemler kendi yetkileri hakkında karar vermektedir. HMK’nın tahkimime ilişkin emredici hükümlerine aykırılık olmadıkça taraflar ve hakem ya da hakem heyeti yargılama usulüne ilişkin kuralları serbestçe belirleyebilmektedir. HMK’ da yer alan önemli bir düzenleme ise hakem kararlarına karşı yalnızca iptal davasının açılabileceğini haliyle kararları karşı temyiz yolunun kapalı olduğunu belirten 432. maddedir. Türk hukukunda HMK ile gerçekleşen iç tahkim örneklerine sıkça rastlanmaktadır. Bu kapsamda devlet yargılamasının yoğunluğu ve usul ekonomisinin de getirisi olarak HMK tarafından belirlenen usul ve esaslara paralel tahkim yargılaması uyuşmazlığın çözümü için sözleşme taraflarınca tercih edilmektedir.

 

  • Milletlerarası Tahkime İlişkin Uluslararası Çok Taraflı Sözleşmeler

Türkiye’nin taraf olduğu, milletlerarası tahkim ile ilgili kuralları ve yabancı hakem kararlarının tanıma tenfizine ilişkin düzenlemeleri barındıran çeşitli milletlerarası tahkim sözleşmeleri bulunmaktadır. Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan milletlerarası sözleşmeler Türk hukukunun bir parçası olarak kanun hükmünde sayıldığından bu sözleşmelerde Türk hukukunda uygulama alanı bulmaktadır. Öyle ki usulüne uygun şekilde taraf olunan bu sözleşmeler özel düzenleme (lex specialis) olduğundan öncelikli olarak uygulanacaktır. Bu hususta önem arz eden uluslararası sözleşmelerden birkaçını açıklamak faydalı olacaktır.

1) Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki 1958 Tarihli New York Sözleşmesi: Yabancı bir yargı kararına karşı devletin icra mekanizmasını devreye sokması ancak o devlet mahkemesinde yabancı yargı kararına karşı alınacak tanıma/tenfiz hükmü ile mümkün olmaktadır. İşte 1958 tarihli New York Sözleşmesi milletlerarası tahkimde hakem kararlarının verilmesinden sonraki aşama olan hakem kararlarının ilgili devlette tanıma ve tenfizi konusunda Türkiye’nin de içinde bulunduğu 166 devletin taraf olduğu en etkili ve en önemli düzenlemedir. Tahkim sözleşmelerinin ve yabancı hakem karalarının tanınma tenfizi olmak üzere iki ana konuyu düzenlemektedir. Bu hususta tanıma tenfize dair tüm usuli şartların barındırıldığı geniş kapsamlı düzenlemeler içeren bir sözleşmedir.

2) Milletlerarası Ticari Hakemlik Konusundaki 1961 Tarihli Cenevre-Avrupa Sözleşmesi: Bu sözleşme hakem heyetinin oluşturulması ve işlemesi gibi milletlerarası ticari tahkimin tanıma–tenfizden önceki prosedürünü düzenlemekte olup sözleşmenin giriş bölümünde New York sözleşmesine yapılan atıf dolayısıyla, New York Sözleşmesinin bir tamamlayıcısı niteliği taşımaktadır. Sözleşme, farklı akit devletlerde muamele merkezi veya mutad meskeni bulunan gerçek ve tüzel kişiler arasındaki milletlerarası ticari nitelikli uyuşmazlıklara uygulanmaktadır (m. I/1-a). Bu nedenle uygulama alanı itibariyle dar ve koşullara bağlı (objektif ve sübjektif olmak üzere) bir sözleşmedir. Tahkim anlaşmasının bulunduğu hallerde taraf devlet mahkemelerinin uyuşmazlığın çözümünde yetkili olmadıklarını ve hakem kararlarının ancak sözleşmede sayılan hallerde iptalini kabul eder.

3) Enerji Şartı Sözleşmesi- ECT: Amacı sözleşmenin amaçları ve prensipleri uyarınca, tamamlayıcılık ve karşılıklı faydalar prensibi baz alınarak, enerji alanında uzun dönemli iş birliğinin teşvik edilmesi için hukuki bir çerçeve tesis etmek olan Enerji Şartı Sözleşmesi 1994 yılında Türkiye tarafından imzalanmıştır. Sözleşme uyarınca yatırımcı, yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlete karşı; her bir tarafın uyuşmazlığın tahkimde görülmesine onay vermesi koşuluyla uluslararası tahkime başvurabilmektedir. Bu noktada belirli şartlara uygun verilen uluslararası hakem kararları bağlayıcı ve kesin kabul edilmekte; taraf devletler bu kararın icrasını sağlamakla yükümlüdür.

4) Devletler ve Diğer Devletlerin Vatandaşları Arasındaki Yatırım Uyuşmazlıklarının Çözülmesi Hakkında Sözleşme- ICSID: Yabancı yatırımların teşviki, yatırımcıların korunması ve dünya ticaretinin gelişimi için birçok milletlerarası kurum çalışmalar gerçekleştirmektedir. ICSID de yatırım teşviki amacı taşıyan merkezi Washington’da bulunan, Dünya Bankasının liderliği ile kurulmuş̧ uluslararası hükmü şahsiyete sahip bir kurumdur. Uygulamada ICSID veya Dünya Bankası Sözleşmesi olarak da anılan bu sözleşme 14 Ekim 1966 tarihinde yürürlüğe girmiş, milletlerarası alanda kabul görmüş ve yatırımların korunması bakımından günümüzdeki en önemli düzenlemelerden biri halini almıştır. ICSID, devletlerle diğer devletlerin vatandaşları arasındaki yatırıma dair ihtilafların çözümü için öngörülen özel bir tahkim yoludur. Yabancı yatırımcının haklarını yatırım yaptığı devlet ile ihtilafa düşmesi durumunda güvenceye alınmasını amaçlar. Bu yolla da sözleşmeye taraf olan devletlerin yatırımcı çekme cazibesini arttırmakta ve yabancı sermayenin ülkeye girişini kolaylaştırmaya hizmet etmektedir. ICSID tahkimi ile çözülecek uyuşmazlıkların yatırımdan kaynaklanması ve taraflardan biri devlet iken diğerinin başka bir devletin vatandaşı olması gerekir.  Bu sistem iki özelliği ile diğer tahkim sistemlerinde ayrılmaktadır. Öyle ki ilk olarak ICSID uyarınca, davacı yatırımcıyla ev sahibi devlet arasında gerçekleştirilen bir tahkim anlaşması bulunmasa dahi tahkime başvurmak mümkündür. Bunun sebebi ise, tahkimin kurucu şartlarından olan tahkim iradesinin esas olarak devletler tarafından imzalanan uluslararası anlaşmalardan kaynaklandığı kabul edilmesidir. İkinci özellik ise belirli şartlar ile verilen ICSID hakem kararları, taraf devletin mahkemelerince tenfize gerek duymaksızın icra edilebilmektedir.

Yatırım uyuşmazlıklarına dair gerçekleşen çok taraflı sözleşmenin yanı sıra yalnızca iki ülkenin taraf olduğu iki taraflı yatırım anlaşmalarına ilişkin anlaşmalar da bulunmaktadır. Bu anlaşmalar, Türkiye’de Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmaları, dünyada ise Bilateral Investment Treaties (BITs) olarak adlandırılmaktadır. İki taraflı anlaşmaların tahkim açısından en önemli özelliği ise belirlenen şartlarda ülkelere karşı yabancı yatırımcıların tahkim yoluna başvurma hakkının bulunduğudur. Böylece devletler tahkime gitmeye dair taraf iradelerini iki taraflı yatırım anlaşmaları ile de gösterebilmektedir. Türk hukukunda iki taraflı yatırım anlaşması 1962 yılında Almaya ile imzalanmıştır. Türkiye ve diğer devletler tarafından karşılıklı imzalanan iki taraflı yatırım anlaşmalarının 88’i günümüzde yürürlüktedir[1].

 

[1]  İlgili devletlerin listesi https://www.sanayi.gov.tr/anlasmalar/yktk/a11602

 

Yazar:

Elif Gökçen Toksoy

Melek Akbulut

 

Loading

Blog sayfasında yer alan içerikler HakemPortal üyelerince oluşturulmakta olup, üyelerin kendi görüşlerini içermektedir. Bu içerikler hiçbir şekilde hukuki tavsiye şeklinde yorumlanamaz. HakemPortal'ın bu içeriklere ilişkin bir denetimi ve sorumluluğu bulunmamaktadır.